Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresi 2019’dan bu yana kısalıyor.
Hafta başında açıklanan verilere göre doğuşta beklenen ortalama yaşam süresi 2019-2021 döneminde 77,7 yıldan, 2020-2022 döneminde 77,5 yıla geriledi.
2017-2019 dönemi için bu süre 78,6 yıldı.
Dünya genelinde nüfusun yaşam beklentisinde 2019’dan itibaren belirgin bir düşüş var.
Kısalmanın ana sebebinin Covid-19 olduğu belirtiliyor.
BBC Türkçe‘ye konuşan Nüfus Bilimci ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sutay Yavuz, yaşam beklentisindeki gerilemede Covid-19’un etkili olduğunu söylüyor ve toparlanma döneminde olduğumuzu belirtiyor.
Covid-19, dünya genelinde birçok erken ölüme neden oldu. Yaşam beklentisinin düştüğü birçok ülkede gerileme birkaç yıl sürdü.
Avrupa ülkeleri, ABD ve Şili dahil 29 ülkede Covid-19’un yaşam beklentisi üzerindeki etkisini inceleyen ve Ekim 2022’de yayımlanan bir bilimsel araştırmaya göre 2021’de sadece sekiz ülkede yaşam beklentisi yeniden artmaya başladı.
İncelenen 21 ülkede yaşam beklentisindeki düşüş 2021’de de devam etti. En fazla gerileme, yaşam beklentisi 25 aydan fazla kısalan Bulgaristan’da yaşandı.
Sağlıklı yaşam süresi ne anlama geliyor, neden önemli?
Doğumda beklenen ortalama yaşam süresi yeni doğan bir bireyin, doğduğu ülkedeki cari ölüm oranlarına göre, kaç yıl yaşayacağını tahmin eden bir ölçüm.
Sürenin, yaşam standartları, yaşam biçimi, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimle bağlantılı olduğu belirtiliyor.
Bu faktörlerdeki iyileşme ömrü uzatırken, geçirilen yılların daha sağlıklı olmasını da sağlıyor.
Kişilerin ömrünün ne kadarını müreffeh geçireceği sağlıklı yaşam süresi beklentisiyle tahmin edilebiliyor.
Ulusal verilere göre Türkiye’de sağlıklı yaşam süresi yıllara göre uzuyor. Örneğin 2019-2021 döneminde 58,1 yıl olan bu süre 2020-2024 döneminde 58,4 yıla yükseldi.
Ancak yaşam beklentisiyle birlikte ele alındığında bu, Türkiye’de insanların ömürlerinin yaklaşık 20 yılını hastalıklarla geçireceği anlamına geliyor.
Nüfusun genç kesimleri için ulusal aşılama programları gibi önlemleri almış ülkelerde yaşayanlar, kronik hastalıklara ne kadar geç yakalanırsa sağlıklı yaşam süresi o kadar uzuyor.
Prof. Dr. Yavuz, Türkiye’nin “daha erken yaşlar için önemli kazanımlar elde ettiğini ve bundan sonra ileri yaşlara odaklanması gerektiğini” vurguluyor.
Prof. Dr. Yavuz’un verdiği bilgiye göre, kişilerin ileri yaşlarını nasıl geçireceğine dair sosyo-ekonomik durumlarına göre üç farklı tablo var.
Bunlardan ilki yaşamsal kırılganlığın erken başlayıp, erken ölümle sonuçlanması.
Etkilenen gruplarsa sosyo-ekonomik eşitsizliklerin en altında yer alan, sağlıklı beslenemeyen, ihtiyaç duyduğu tedaviye zamanında erişemeyen, sigara gibi alışkanlıkları olan, yaşamını çoğunlukla fiziksel emeğiyle kazanan kesim.
İkinci tablo, yaşamsal kırılganlığa neden olan kalp-damar, tansiyon ya da şeker hastalıkları gibi kronik rahatsızlıklarla erken tanışma, ancak tedavi ve bakımla yaşamın sürdürülmesi.
Prof. Dr. Yavuz, bunun Türkiye’de 65 yaş ve üstü için hakim tablo olduğunu belirtiyor.
“Ölüme kadar hastalıkla geçirilen bir süre olması kişilerin yaşam kalitesini düşürürken, bakım ve tedavi gerektirmesi maliyetleri yukarı çekiyor” diyor.
İdeal olan üçüncü tablo ise, kronik hastalıkların 80 yaş ya da üstünde başladığı durum.
İkinci ve üçüncü tabloyu kıyaslayan Prof. Dr. Yavuz, “Aynı sürede yaşasalar da sağlıklı geçirilen süre uzamış oluyor, hedefimiz bu olmalı.” diyor.
Türkiye’de yayımlanan doğuşta yaşam beklentisi istatistikleri illere ve cinsiyete göre sonuçlar sunuyor.
Örneğin Türkiye’de genel olarak kadınların erkeklerden 5,5 yıl daha uzun yaşaması bekleniyor.
2020-2022 dönemi verilerine göre ömür beklentisi erkekler için 74,8 yılken kadınlar için 80,3 yıl olarak gerçekleşti.
Ancak TÜİK yaşam beklentisinin eğitim durumu ya da gelir gruplarıyla ilişkisine dair veriler paylaşmıyor.
Prof. Dr. Yavuz, “Verilerin net olmaması politika geliştirmekte yavaşlığa neden oluyor.
“Gelişmiş ülkelerde insanlar hangi gelir grubundan olursa olsun sağlıklı yaşam beklentisinde büyük uçurumlar oluşmuyor. Ama Türkiye için durumu bilmiyoruz.” diyor.
Gerileme sürer mi?
Uzmanlar Covid-19’un etkisiyle artan ölüm oranlarının normale dönmesiyle yaşam beklentisinin uzamaya devam edeceği görüşünde.
BBC Türkçe‘ye konuşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Üyesi Alican Bahadır, beklenen yaşam süresi verilerinin ölüm verileriyle birlikte değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
TÜİK verilerine göre bin kişi başına ölüm sayısını ifade eden kaba ölüm hızı pandemiden önceki yaklaşık on yıl boyunca binde 5,2 düzeyindeyken 2021’de binde 6,7’ye kadar çıktı.
Ulusal verilere göre Türkiye’de Covid-19 kaynaklı ölüm sayısı 2020 yılında 22 bin 136 iken 2021 yılında 65 bin 198 oldu.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise 2022 yılında “alanında en yetkin” bilim insanları ve istatistikçilerle çalışarak yaptığı hesaplamayla Türkiye’de Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin gerçek sayısını 264 bin olarak açıklamıştı.
Bahadır, Türkiye’de açıklanan resmi verileri esas alarak, “Kaba ölüm hızı 2022’de binde 5,9’a düşse de pandemi öncesi döneme göre hala yüksek. Bu da beklenen yaşam süresini etkiliyor” diyor.
“DERİNLEŞEN EKONOMİK SIKINTILAR…”
Covid-19’un sebep olduğu erken ölümlerin yanında pandemi yükünün sağlık hizmetlerinde neden olduğu aksamanın yaşam beklentisini olumsuz etkilediği düşünülüyor.
Türkiye’de 6 Şubat’ta yaşanan depremlerde 50 binden fazla kişinin öldüğü açıklanmıştı.
Alican Bahadır, bunlara ek olarak, “yıllardır derinleşen ekonomik sıkıntılar ve buna bağlı artan iş kazaları; yayılan mutsuzluk dalgasının etkisiyle intihar ve cinayetlerdeki artışın da erken ölümlerle alakalı” olduğunu söylüyor ve ekliyor:
“Pandemi hafiflese de devam ediyor. Sağlıklı ve mutlu yaşayabilmemiz için tüm bu sonuçların birlikte değerlendirilip, önlemlerin alınması gerekiyor.”